Kamusal Alanlar ve Binalar Nasıl Aydınlatılmalı?
Daha önceki yazılarımda; yollar ve ibadet alanlarına ilişkin aydınlatma yanlışlarına değinmiş, bazı önerilerde bulunmuştum. Kamusal alanlar ve yapılara dair çok farklı bir şey söylememiz elbette mümkün olmayacak… Temel yanlışlardan, yani gereksiz enerji harcamalarına yol açan eski tip armatürlerden, ya da “hazır, uzun ömürlü ve çok azını harcayan LED’leri bulmuşken”, dört bir yanı, görmemişler misali rengarenk ışığa boğmaktan sakınmamız gerektiğini tekrar etmekle başlayalım yine de!
Daha önceki yazılarımda; yollar ve ibadet alanlarına ilişkin aydınlatma yanlışlarına değinmiş, bazı önerilerde bulunmuştum. Kamusal alanlar ve yapılara dair çok farklı bir şey söylememiz elbette mümkün olmayacak… Temel yanlışlardan, yani gereksiz enerji harcamalarına yol açan eski tip armatürlerden, ya da “hazır, uzun ömürlü ve çok azını harcayan LED’leri bulmuşken”, dört bir yanı, görmemişler misali rengarenk ışığa boğmaktan sakınmamız gerektiğini tekrar etmekle başlayalım yine de!
Bir de, “kamu” sözcüğünü hak eden, yani ülkesi adına temsîli görevi olan; “alan ve yapıların”, ağırbaşlı bir imajı hak ettiklerini unutmamak gerekecek. Yani onlar, ne bir panayır yeri, ne de çarşı pazar kıvamında rastgele alanlardır. Yine unutmamak gerekir ki o alan ve yapılar da, sakin bir gece uykusunu hak etmektedir!
İlaveten, böylesi yerlerde yapılacak aşırıya kaçan uygulamanın ve dolayısı ile oluşabilecek; “gereksiz enerji tüketimi imajının”, kamuoyunda kolayca rahatsızlığa yol açacağını dikkate almak gerekmektedir. Hatta böylesi alanlarda, abartıya kaçabilecek gece aydınlatması adına, yani biraz da “ihtiyaç değil, imaj adına!” yapıldığı düşünülebilecek enerji harcamasının, yine o alanlarda alınacak önlemlerle “kendi enerjisini üretebilecek” çözümlere kavuşturulması bence akıllıca bir davranıştır. Topluma örnek, doğru bir enerji politikasının halka aktarılabileceği, bulunmaz bir fırsat olacaktır bu yaklaşım. Elbette kendisi üretiyor diye, aydınlatmada abartıya kaçma tehlikesini hiç göz ardı etmeden. Yani her durumda hedefimiz, abartısız ve dengeli bir aydınlatma olmalıdır.
Genel anlamda, diğer konu başlıklarında da dikkat çektiğim gibi, mimarca tercihlerin ve seçilen yapısal malzemelere ait renk ve dokunun, aydınlatma sırasında bambaşka bir renge ve dokuya bürünmemesinin de; projeye ve müellifine, hatta bir adım sonrasında kültürel geçmişe saygı anlamına geleceğini unutmamak gerek.
Özetle aydınlatma; bir tesisatçının ya da LED satıcısının keyfine bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli bir konudur. Eğer hayatta ise, mimarına mutlaka başvurulmalıdır. Değilse, yapının bilgisayar ortamında hazırlanacak üç boyutlu modeli üzerinde, öngörülen aydınlatma senaryosunun sonuçları önceden görülmeli ve bir seçici kurulun onayına hatta halk oyuna sunulmalıdır.
Bundan böyle, yeni tasarlanacak yapılar için de, mimarlara bir tavsiyem olacak. Lütfen kendi eserinizin hava kararınca nasıl aydınlatılması yani nasıl görünmesi gerektiğini de düşünüp, öngörülerinizi projenize dahil ediniz. Maalesef böyle bir bilgi aktarımının, mevcut eğitim sistemimizde sık rastlanan bir şey olmadığını da itiraf etmemiz gerekecek. Nedense işin o tarafı, ya sadece elektrik mühendisine ya da tesisatçıların insafına bırakılmaktadır. Bir uzman mühendis, elbette konuya müdahil olacaktır. Ama o bir tasarımcı değil, uygulayıcıdır. Mimarın kendi eserine ilişkin tercihleri mutlaka dikkate alınmalıdır Yoksa ne mi olur ? Bir benzetme yapmak gerekirse, sadece cephe tasarımı ve uygulaması yapan, yeni tabirle “cepheci!” firmaların görgüsüne terk edilen, birbirinin kopyası binalarda görülen vahim sonuçların, aydınlatma adına da yaşanması kaçınılmaz olur.
Sanırım benzer durumların, aydınlatma sektöründe artık yaşanmakta olduğu gözlerinizden kaçmamıştır. 30, 40 yıl önce çok nadir durumlar hariç, sokak lambaları dışında akla bile gelmeyen gece aydınlatmasının, yapıları ve alanları kılıktan kılığa sokmasının bir disiplin altına alınması gerekmektedir artık. Bence o yüzden mimarlık ve tasarım fakültelerinde, aydınlatma konusunun, seçmeli filan değil, ciddi bir başlık olarak müfredata alınması da bir zorunluluktur artık. Yani, yapının varlığı süresince mimarının taşıyacağı müelliflik sorumluluğu ve hakkının ayrılmaz bir parçası olarak görülmelidir bundan böyle. Yoksa halimiz duman! Aksi takdirde, kentleri “sürekli karnaval” havasına sokan LED çılgınlığından başka türlü kurtulma şansımız kalmayacak. Burada şunu da söylemek gerekir ki, bu durum sadece ülkemize has bir sorun değildir. Dünya genelinde de yer yer yaşanan bir görgüsüzlüktür maalesef.
Her konuda olduğu gibi, aydınlatma konusunda da bir ortak akıl oluşturulması yararlı olacaktır. Eğitim kurumlarımızdan, bu konuya; “müfredat katkısı!”, mimarlarımızdan; “aydınlatma tasarımını projelerine katması!”, müteahhit ya da kısmî üstlenicilerden; “özenli bir uygulama!”, sahip ya da kullanıcılardan da “sürekli bir bakım!” sözü alınabildiğinde, sadece ülkemize değil, dünyaya örnek sonuçlar elde edebileceğimize inanıyorum.