Yol Aydınlatması, Neden ve Nasıl?

Yolu sadece katlanılması gereken bir mecburiyet sanan insanlar, nerede ise hayatın yarısının yolda geçtiğini fark ettiği zaman, o güzergâha, en az evi ve işyeri kadar önem ve özen göstermesi gerektiğini anlıyor. Bu amaçla yapılmakta olan zorunlu aydınlatma da, şehir aydınlatmamızın en önemli kısmını kaplar. Sadece kavşak ve meydanların değil, şehir içi ve dışı, her ölçekte ve işlevdeki yolların mutlaka aydınlatılması gerekmektedir. Ama nasıl? Belki daha önemli soru: Neden aydınlatmalıyız?

Yol Aydınlatması, Neden ve Nasıl?
23.08.2016
2.414
A+
A-

Cem Karaca “yol ver geçem!” diye seslenmişti dağlara… Biz de, “yollar izin ver, yâre kavuşmaya!” diye başlayalım isterseniz… Bizi hayata bağlayan, nimete ulaştıran yollar! Hatta cennet yolu dediğimiz ve gönlümüzde yaşattığımız kutsal yollar!

En zor zamanımızı ifade eden deyimlerden birisi olarak; “yolsuz kaldım!” der ve “çıkış yolu!” aramaz mıyız? Demek ki yollar daima çaredir! Yokluğu da varlığı da yaşamı etkiler. Apaydınlık, güvenli ve her daim açık olmaları değil midir beklentimiz? Peki bunu için neler yapmaktayız ve yeterli midir gayretimiz?

Yolu sadece katlanılması gereken bir mecburiyet sanan insanlar, nerede ise hayatın yarısının yolda geçtiğini fark ettiği zaman, o güzergâha, en az evi ve işyeri kadar önem ve özen göstermesi gerektiğini anlıyor. Benim de 34 sene önce İstanbul’da yaşarken idrak ettiğim gibi! Yani yollar dışımızda değil, hayatımızın çok önemli ölçekte içindedir artık. Bu amaçla yapılmakta olan zorunlu aydınlatma da, şehir aydınlatmamızın en önemli kısmını kaplar zaten. Sadece kavşak ve meydanların değil, şehir içi ve dışı, her ölçekte ve işlevdeki yolların mutlaka aydınlatılması gerekmektedir. Ama nasıl? Belki daha önemli soru: Neden aydınlatmalıyız?

Neden ve Nasıl?

Hava karardıktan sonra, yani gündüze oranla trafik yoğunluğu yarı yarıya azalmasına rağmen, yeterince aydınlatılmamış yollarda meydana gelen ve ölümle sonuçlanan kaza sayısında üç kat artış olmaktaymış. İşte birinci neden! Yani yol aydınlatmaları ile sağlanan esas fayda; can güvenliğidir. Elbette kaza sayısını azaltarak, oluşabilecek hasarların önlenmesi de maddi açıdan ikinci kazancımız olacaktır. Üçüncü neden ise; şehir içi yol ve alanların aydınlatılması ile, “suç işleme oranlarında” yaklaşık %20, “şiddetinde” ise %40 oranlarında düşüş olması! Konunun önemi ortaya çıktı sanırım. Ama unutmamak gerekir ki, uygun kriterlere sahip olmayan ya da özelliklerini kısa sürede kaybeden sistemler, onca yatırıma rağmen beklenilen faydayı sağlayamazlar. Yani, tesis ve tasarım aşamasında; doğru seçim ve kararlarla başlıyor sorumluluğumuz. Temel amaç; en etkin ve en ekonomik sonuçlara en kısa sürede ulaşmaktır.

Geceleyin yollarda; güvenli, çabuk ve rahat hareket etmeyi sağlamaktan başlayalım. Yayaların araçları, araçların yayaları hemen fark etmesi ve böylece kazaların önlemesi, öncelikle yeterli bir aydınlatma ile başarılır. Bu aydınlatma sırasında, sürücünün görme konforu bakımından, yol yüzeyinde mümkün olduğu kadar homojen bir parıltı dağılımı istenir. Özellikle ekspres yollarda, çevre genellikle karanlık olduğundan, aydınlık ve düzgün bir yol üzerinde giden sürücü, bu aydınlık düzeyine adapte olacak ve karanlık alanlardaki seçiciliği azalacaktır. Bu nedenle, karanlık çevrelerdeki yolların parıltı düzeyinin biraz daha düşük tutulmasında fayda vardır. Elbette yol kaplamasının yansıtıcılığı da parıltı düzeyini yakından ilgilendirecektir.

Yani kent içi ve dışında, standart bir ölçeğe göre değil, yolun cinsine ve çevre koşullarına göre hareket etmek gerekecektir. Genellikle yolu aydınlatan armatürlerin, yol çevresini de yeterince aydınlatıyor olması, istenen bir sonuçtur. Böylece yakın çevredeki cisimler ve canlılar, dikkat alanımız içinde kalacaktır. Aşırı aydınlatmanın ise, yetersiz aydınlatma kadar tehlikeli olduğunu akıldan hiç çıkarmamak gerekir. Çünkü bu yüzden gözde oluşacak kamaşma, psikolojik ve fizyolojik olarak sürücüyü etkileyecek, seyahat konforunu ve emniyetini düşürecektir. Bu durum, aydınlatma elemanlarının, homojen aydınlık sağlayacak sıklıkta ve seviyede olma şartını gündeme getirir.  Yani, aniden önümüze çıkan aşırı bir aydınlığın, faydadan çok zararı olacaktır.

Tünel girişlerinde ve içinde, yoğun sis altında kalabilen yerlerde ve benzeri sıra dışı koşullarda, sürücülerin adaptasyonu için mutlaka farklı tedbirler almak gerektiğini de unutmamak gerekir.

Yol boyunca sadece görsel yönlendirmeye katkıda bulunmak amacı ile, kavşakların, sapakların, virajların ve özel noktaların önceden algılanması için, daha parlak değil ama, beyazdan sarıya ve açık maviye doğru farklı renklerde aydınlatılması, daima faydalı olacaktır. Elbette bu aşamada, ülke yolları adına genel bir mutabakat sağlanması gerekir. Yani kimse kafasına göre renk kullanmamalı sürücüyü tereddütte bırakmamalıdır.

Bir ileri adım, uluslararası bir uzlaşma arayarak, renk-mekân-işlev algılamasına dair dünya genelinde bir mutabakat sağlamaktır. Böylece insanlar nerede yaşarsa, ya da seyahat ederse etsin, yol aydınlatması ve güzergâhı adına daima doğru referanslara sahip olacaktır.

Genel bir tavsiye olarak da, gökyüzünde ışık kirliliği yaratmamak için gereksiz aydınlatmadan sakınmalı ve ışıkları doğru yönlendirmeliyiz. Bize lazım olan; sadece yol düzeyinin ve yakın çevresinin yeterince aydınlanmasıdır, uzayın değil!

Alternatif Öneriler

Karanlık yollar, hayatımızdaki en büyük riskleri barındıran alanlardır. Birinci önceliğimiz onun güvenliği ise, yeterince aydınlatılmasını ve böylece olası yüzey bozukluklarının ya da engellerin hemen fark edilmesini sağlamalıyız. İşte tam bu noktada, kilometrelerce uzanan yolların aydınlatılması için, kilometrelerce tel, sık sık bakım isteyen, kimi yanık kimi sönük ampuller akla gelir. Önümüze çıkan maliyetler, olası kazaları bile göze aldıracak ihmallere yol açar. O zaman şunu düşünmeliyiz. Bu işi kablosuz ve sürekli bakım mecburiyeti olmayacak bir çözüme kavuşturabilir miyiz?

Yanıtı, hemen aklınıza geliyordur. Her bir ampul, ortalama 50.000 saat ömürlü LED olmalıdır. Yani eski ampullerin en uzun ömürlüsüne göre iki ila dört kat hizmet verirken, aynı ışığı sağlamak için bu kez beşte bir seviyede enerjiye ihtiyaç göstermelidir. Böylece, direğe yerleştireceğimiz PV panelin, kendi aküsünde biriktireceği enerji tarafından kolaylıkla beslenebilmelidir.

Bu uygulama, direkleri gruplandırıp, örneğin bir köprü veya viyadük üzerinde paneller için oluşturduğumuz alanlardan, ya da uygun yerlerde bir araya topladığımız, küçük güneş tarlaları tarafından beslenecek hale de dönüştürülebilir. Örneğin şehir içi uygulamalarda, yeşil alanlarda güneşten korunma amaçlı yapılacak örtüleri fotovoltaik sistemlerle çözebilir ve çevre aydınlatmasını besleyebiliriz.

Başlangıçta ekstra bir maliyet gibi görülecek bu çözümlerin, uzun vadedeki bakım ve enerji giderleri ile birlikte masaya yatırıldığında, doğru seçenek olduğu ortaya çıkar. Ayrıca böylece, yollar boyu enerjisini üretebilen, böylece şebeke kesintilerinden de etkilenmeyen bir aydınlatma biçiminin, o yolu kullanan halkın da dikkatini çekmesi sağlanacak ve kendi yaşam alanları için özendirici olacaktır. Yani interaktif olarak, yaygın bir eğitim hizmeti verecektir.

Dünyada yaygınlaşmaya yüz tutan bu çözümün, güneş zengini ülkemize de yakışacağını düşünmeliyiz. Hatta yakışmaktan öte, bir birim yaşam ve üretim adına, dünya ortalamasının iki ila dört katı oranında fazla enerji tüketen savurgan ülkemiz için “bir görev!” olduğunu da hatırlamalıyız.

Bu başlık altında küçük bir ikazla tamamlayalım sözü. LED aydınlatmanın inanılmaz yaygınlaşması sırasında, trafik ışıklarının renklerini, uzaktan algılansın diye, yolun üstünden de geçen yani  “yol takı!” haline getirme çabalarına, iyi niyetli ama, yanıltıcı olabilecek uygulamalarına dikkat çekmek istiyorum. O çalışmalar da belli bir standarda kavuşturulmazsa, belediyelerin keyfine bırakılırsa, “yanan; durmam gereken kırmızı ışık mıdır, yoksa orada bir kutlama mı var?” tereddüdü doğurabilecektir.

Aman dikkat! Standart şart!

Ahşaba Geldi Sıra!

Bu noktada, aydınlatma direklerinde betona başvurmanın bir mecburiyet olup olmadığını araştırmanın faydası var. Beton tek seçenek midir? Bence hayır!

Artık ahşap teknolojisi çok ileri seviyededir. Eskiden, çoğunlukla telefon direklerinde  görüldüğü gibi tek parça olmaları zorunlu değildir. Aynı zamanda ekonomi sağlayan, “laminasyon” yöntemi ile, yani birçok ahşap parçanın pres altında tutkallanması ile oluşacak direklere, emprenye ve yanmazlık sıvıları ile müdahale, hem çürümelerini hem de yanmalarını önlemektedir.

Böyle bir uygulama ile direklerin dörtte bir ağırlığa inmeleri sayesinde; nakliye ve montajları, hatta sökülüp yer değiştirmeleri bile çok kolaylaşacaktır. Böylece, çarpma halinde oluşacak hasarın, giderek ölüm riskinin de azalacağı düşünülmelidir. Yıllardır bu konularda, ülke genelinde bilgilendirme gayreti içinde bulunan ve de eski bir ahşapcı yani uygulayıcı olarak, ömürlerinin de beton direklerden uzun olacağını rahatça söyleyebilirim.

Şu ironiyi de dikkatlerinize sunmak isterim. Bir beton direğin, kaza sonucu ya da ömrünü tamamlayarak işlevini kaybetmesi sonucu ortaya çıkan şey, çevrenin başına bela bir atıktır. Ahşabın başına gelebilecek en son şey ise, çürüdüğünde oluşacak gübreden, kendiliğinden ve yeniden doğmasıdır!

Bu dönüşümün, ekoloji ve çevre duyarlılığı adına çok doğru bir seçim olacağı muhakkaktır. En azından kent içlerinde, belki de öncelikli olarak kentsel yeşil alanlarda bir pilot uygulamanın başlatılması, çok yararlı olacaktır.

Bu ve benzeri uygulamaların ormanları yok edeceği efsanesi artık iflas etmiştir. Tam tersine, özellikle konutlarda ahşabın %90 oranlarda kullanıldığı Amerika, Kanada ve Finlandiya gibi ülkelerde, verilen özel kıymetten ötürü büyümektedir ormanlar. Çünkü kesilen bir ağacın yerine on ağaç dikilmektedir.

Yeni Teknolojiler

Artık günümüzde PV panel teknolojisi öyle gelişti ki, kaldırım taşları bile, yüzey mukavemeti beton parkeye eşit, ama elektrik üreten birimler haline dönüştürülebildi. İşin bu tarafı son derece heyecan verici. Yolları sınırlayan kaldırımların, gecenin karanlığında birer ışık çizgisi olarak algılanması, sürüş konforunu arttıracak, dikkatin dağılmasını engelleyecek ve kaza riskini büyük ölçüde azaltacaktır. Belki de bir sonraki aşama, yol çizgilerinin de, sadece fosforlu boya olmakla kalmayıp, gündüz topladığı enerji ile gece de ışıklı hale getirilmesidir.

Yollar ve kaldırımlar için, basınç yolu ile yani “piezo” elektrik yöntemi ile enerjisini üretmek de bence her koşulda, yani kapalı havalarda, ya da uzun kış aylarında bile enerji üretmeyi sağlayacak ve yine şebekeye bağımlı bir yük olmaktan kurtulacaktır yollarımız. Bu yöntem, yolun işlevi gereği o basıncı daima yaratacak olan araçlar ve hatta kent içi kaldırımlarda yürüyen insanlar sayesinde, kesintisiz bir hizmete olanak sağlayacaktır.

Çareler tükenmez. Gelişen teknoloji, insanların imdadına yetişmektedir. Yeter ki doğru seçenekler ve projeler ile bu büyük ve zaruri değişimin önünü açalım.. Yollarda, insan hayatına vermemiz gereken önemin ve güvenli bir taşımacılığın ön şartı ile, yol konforunu sağlayarak aşırı yorgunluğun önüne geçmenin çaresi; “doğru aydınlatmadır”…

Özetle, yollarda geçen hayatımızın süresini kısaltacak, kolaylaştıracak ve güvenli kılacak çarelerin; yeterli ve doğru aydınlatmadan geçtiğini unutmamalıyız.

1946 yılında inşaat mühendisi bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen yazar, 1997 yılından beri “Mimarlık”, “Eğitim” ve “Mesleki açıdan Ülke Sorunları” hakkında yazıyor. Erengezgin'in 120'den fazla makalesi 300'ü aşkın mesleki dergi ve gazetede yayınlandı.
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.